YAZI ARŞİVİM | DİZİ KUTUSU | Olmadı Be Ablam: MASUMLAR APARTMANI

YAZI ARŞİVİM | DİZİ KUTUSU | Olmadı Be Ablam: MASUMLAR APARTMANI

 Uzun zamandır bizim diziler hakkında yazmıyordum ama hani derler ya bıçak kemiğe dayandı artık burama kadar geldi! Dediğimiz noktadayım. 

Bildiğiniz gibi Farah Zeynep Abdullah, sıkıldım, yoruldum, hikayemi değiştirdiler gibi bahanelerle Masumlar Apartmanı dizisinden ayrılmıştı. Senaryodan şikayetçi olmanın tek çaresi ayrılmak mı olmalıdır? Oralara hiç girmeyeceğim. Fuzuli insanlara fuzuli vakitler harcamak bile fazla çünkü. Bu beklenmedik ayrılışa karşı geçerli bir sebep bekleyen fanlarınaysa sosyal medya hesabından, tek cümlelik  aşağıdan bakışlarla cevap veren birisi bu hayattan ne öğrenmiş olabilir ki izleyicisine ne katsın? Öyle değil mi?

Zira kendisi de hiçbir fanatik İnci'ciyi ikna edemezmiş! Buna harcayacak vakti yokmuş! Ülkenin büyük sorunları varmış ve kendisi gelen tepkilere çok şaşırıyormuş ya bizde kendisini yormayalım o halde! Maazallah o güzelim incileri falan dökülmesin! Bir kirpiği bile titremesin! Yazık olur sonra kraliçemize!

Han'a yeni bir partner bulmakta yapımcının en büyük derdi oldu tabi. Sonra o dert büyüdü büyüdü büyüdü kocaman bir kara delik oldu! Çıkabilene aşk olsun! 

Aslında dizinin bu süreci yaşıyor olması bir bakıma iyi oldu. Bizde bu dizide Han olmak ne demek? Onun hikayedeki önemi nedir? O ablalarının yükünün bekçisi, o hastalık askısı Han'ımız yıkılırsa nolur görmüş olduk. Anlayacağınız bu dizi domino taşlarından yapılmış bir kuleyse o kule yıkıldı! Han da altında kaldı! Zaman bize yaşanan bu kısa sürede gösterdi ki biz, aslında İnci'yi değil Han'ı gömmüşüz! Hem de fiziği, görünüşü, vücut yapısı ve de tarzıyla Han'ın yanında yolun yarısını geçeli sanki çok olmuş gibi görünen adeta bir hanım ablaya mahkum ederek! Bir de yeniden karşılaştıkları resim sergisinde genç ve salaş tarzda görünmek için çıplak ayağına terlik giyip sergiye gitmiş, saçlarını da artık suya mı yoksa jöleye mi yatırmış bilemem - iyice yapıştırmış falan, dedim bu dişi Memoli olacak bu  herhalde?! ( Şu 1999- 2001 yılları arasında yayınlanan Yılan Hikayesi'ni hepiniz bilirsiniz)  Lakin  ne yaparsınız genç görünmeye çalışmakla genç olunmuyor. Aradaki yılları oyuncu - sanatçı olsanız da kovalayamazsınız. Yeni bir vücut yapısı da alamazsınız.

Şimdi kimseye haksızlık yapmak istemem, ekranda izlediğim oyuncuların yaşları ( Buna özel hayatları da dahil) Benim hiç ilgilenmediğim şeyler! Kimseyi yaşıyla görünüşüyle vurmak da istemem. Ama göz var izan var! Birkan Sokullu yaşını yüzünden göstermeyen bir fizik yapısına ve görünüşüne sahip tarzı da bunu son derece destekliyor. Bu görünüş onun için büyük bir avantaj. Her rolü taşıyabilecek bir fizik ve imaja sahip. Yanında kendinden küçük kadınları gayet güzel bir şekilde taşıyabilecek bir oyuncu Birkan Sokullu. Ama bu kişi kesinlikle Aslıhan Gürbüz Olamaz! Olmamalı!  

Görünüşü bırakalım bir kenara hikayesi de hiç açıcı değil Ceylan'ın. Yıllar önce Han'ı terk edip gitmiş, Gülben'le Safiye'nin zorlamalarıyla tam ülkeyi terk edecekken  havaalanından geri dönmüş, Han'ı küçük bir çocukmuşçasına kendini kilitlediği bodrum katına benzer daireden çıkarmaya çalışan bir karakter.

Daha da kötüsü yazdığı kitaplar, çizdiği resimler ve açtığı sergilerle sürekli Han'ı geçmişiyle ve yaşadığı ruhsal yaralarla vurmaya çalışıyor ve ne acıdır ki bunu sanki zevk alır gibi yapıyor. Han'ın, Manolya Psikiyatri Merkezi'nde gördüğü: Ceylan Ongun - Çöpten Masallar Kitabı broşürü ve yine sergide gördüğü, çöp toplayan Han fotoğrafı! Hanımefendi izin almadan birinin fotoğrafını sergiye koyuyor ve hukuktaki kişilik haklarını çiğniyor! Dahası onunla herkese açık bir sergide alay ediyor! Bunu yapan kişi hem ressam hem yazar! Tam bir rezalet!

 Bir de Rüya'ya bakalım. O da Han gibi benzer yaralara sahip, tıpkı Han gibi varoluş sancıları çekiyor.

Rüya:'' Çöpe. kanalizasyona. Sen nereye istersen ben oraya gelirim''

Benimse son sözüm: ''Rüya'lar gerçek olsa!'' 

Olsun lütfen. Nedir benim bu ekran çilem!